25 Temmuz 2014 Cuma

MISIR ÇARŞISI

İstanbul'un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı, Hatice Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır. Aktarlarıyla meşhur bu çarşıda halen tabii ilaçlar, baharat, çiçek tohumları, nadir bitki kök ve kabukları gibi eski geleneğine uygun ürünlerin yanı sıra; kuruyemiş, şarküteri ürünleri, değişik gıda maddeleri satılmaktadır.

Mısır Çarşısı “L” şeklinde bir yapıda olup, Yeni Cami’nin batısında yer almakta.1664’te cami bittikten bir yıl sonra, külliyenin bu bölümü Hassa Baş mimar’ı Mustafa Ağa tarafından tamamlanmıştır.
Çarşının Mısır Çarşısı olarak anılmasının nedeni, (bir rivayete göre) Kahire’den alınan vergilerle yapılmasıdır. Bu ad 18 yy.dan sonra kullanılmaya başlanmış; çarşı, bundan önce Valide Çarşısı ve Yeni Çarşı isimleriyle de anılmıştır.
Çarşının günümüzdeki yerinde, Bizans zamanında da bir çarşı bulunduğu rivayet edildiği gibi, bu çarşının adının da Makro Envalos olduğu iddia edilmektedir.



Çarşı’nın toplam altı kapısı bulunmaktadır.
Haseki Kapısı’ndaki kısım iki katlı bir plana sahiptir ve üst katlar vaktiyle mahkeme bölümleri olarak da kullanılmıştır.
Bu mahkeme bölümlerinde; esnafla halk arasındaki ve çarşı esnafının kendi arasındaki sorunlar giderilmeye çalışılırdı.

Çarşı’nın uzun ve kısa kollarının birleştiği alan “dua meydanı” diye anılıyor. Burada bir ezan köşkü bulunmaktadır.
Parmaklı bir balkon şeklinde planlanan bu bölüm, çarşının göz kamaştırıcı mekânlarından biridir. Bir görevli bu meydanda esnafa seslenerek dua eder, hayırlı işler görmelerini dilemektedir.

Mısır Çarşısı’nda; eskiden yalnızca baharat değil, her türlü ilaçta satılırdı. Dükkânların görülebilen yerlerine de bazı işaretler konulurdu.
İlaçların birçoğu da “Nüzhetül Fi Tercüme-Afiyet” adlı kitaptan yararlanılarak yapılırdı. Bugün çarşı içinde kuyumcular, aktarlar, baharatçılar ve hediyelik eşya dükkânları gibi birçok farklı dükkân faaliyet göstermektedir.

Çarşı 1691 ve 1940 yılları olmak üzere iki büyük yangın atlatmıştır.
Bu yangınlarda önemli ölçüde hasar gören çarşı, son şeklini 1940 yılında İstanbul Belediyesi tarafından yapılan restorasyonla almıştır.


Yüzölçümü olarak Kapalıçarşı’dan daha küçük olmakla birlikte, özellikle yabancı turistlerin uğramadan geçemediği, ilgi odağı mekânlardan biridir.
Tıpkı Kapalıçarşı’da olduğu gibi, Mısır Çarşısı’nın da iki ana kapısı Eminönü ile Sultanhamam arasında bağlantı kurar. Yan kapıları ise Yeni Cami, Tahtakale, Mercan, Yemiş İskelesi ve Süpürgeciler’e çıkış verir.

Son zamanlarda bazı kuyumcu dükkânlarının açılmış olması, Mısır Çarşısı’nın tarihsel özelliğini değiştirmez. Tarihi boyunca her derde deva olmuş kurutulmuş bitkilerin, çeşit çeşit otların ve yüzlerce tür baharatın buluştuğu dev bir pazardır burası.

Dünya doğal ürünlere yönelmeyi daha yeni yeni keşfederken, Lokman Hekimler yetiştiren Anadolu, bitkilerin şifalı gücünü Mısır Çarşısı üzerinden yüzlerce yıldır dağıtmaktadır.
Sanayileşmenin getirdiği “tat” farklılaşmasını hazmedemeyenler için “çiftlik” yapımı veya “köy” çıkışlı peynirlerin, pastırma türlerinin, sucuk ve bakliyatın da sergilendiği Mısır Çarşısı, bu geleneksel özelliğini kolay kolay yitirmeye pek de niyetli görünmemektedir.


Mısır Çarşısı’nın Tarihçesi;


Osmanlı padişahı IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından Yeni Cami’ye vakıf olarak inşa edilen Mısır Çarşısı’nın yapımına 1660 yılında mimar Kasım Ağa başlamış. Çarşı 1664 yılında mimar Mustafa Ağa tarafından tamamlanmış. Tabii daha eskilere uzanmak da mümkün. Birçok yazılı kaynağa göre çarşının bulunduğu yerde Bizans döneminde Makron Envalos adlı bir kapalıçarşı bulunduğu ve bu çarşıda Venedik ve Cenevizlilerin ticaret yaptığı biliniyor. Ve Yeni Camii inşa edilene kadar, Eminönü nüfusunun ağırlıklı olarak Yahudilerden oluştuğu da bir başka bilinen gerçek.
Demografik özellikler ve Bizans’a kadar giden mimari geçmişe bakıldığında bundan 20 yıl öncesine kadar ekonominin kalbinin Eminönü’nde atıyor olması tesadüf olarak gözükmüyor.

İlk yapıldığı yıllarda Yeni Çarşı ve Valide Çarşısı olarak anılan yapı; 18. yüzyıldan itibaren baharat yolunun İstanbul’dan önceki durağı Mısır olduğu için Mısır Çarşısı olarak tanınıyor.

Mimarisi;


Ahşap imar edilen dönem çarşılarının aksine Mısır Çarşısı’nın yapımında moloz taş, kesme taş ve tuğla kullanılmış. L plana sahip olan çarşının tonozu ise kendisinden çok daha büyük olan Kapalıçarşı’ya nisbet yaparcasına çok daha yüksektir. Balıkpazarı Kapısı (Tahmis Kapısı), Bahçe Kapı (Haseki Kapısı), Çiçekpazarı Kapısı, Yenicami Kapısı, Tahtakale’ye açılan Ketenciler Kapısı ve Eminönü Kapısı olmak üzere 6 kapıya sahip olan çarşının içinde 86 adet dükkan yer alır ve bu dükkanlar aktarlara, yorgancılara ve pamukçulara ayrıldığı için yapılan işle bağlantılı olarak iki ayrı bölümden oluşur. Vaktiyle dükkanların arka bölümlerinde üretim ve depolama; ön kısımlarında ise sergileme ve satış yapılırmış. Bugün de dikkatli bir göz, bu mimari özelliği algılayabilir.




Ana kapılarda yer alan revaklar, ticaretin yoğun olduğu çarşıda çıkan sorunları çözmek üzere mahkemelere ayrılmış. Bu mahkemeden biri esnaflar arasındaki sorunlara bakarken, diğeri esnaf ile müşteri anlaşmazlıklarını çözmekle ilgileniyormuş.

İstanbul tarihinde büyük önemi olan yangınlar, Mısır Çarşısı’nın da yazgısını belirlemiş.
1691 yılının 2 Ocak gecesi çıkan yangında Mısır Çarşısı 24 saat boyunca yanmış.
Ve tek bir şey kurtarılamamış. Arada irili ufaklı birçok yangınla mücadele eden çarşı, 1940 yılında bir kez daha yangının korkunç yüzüyle karşılaşıyor.

Ve 1943 yılındaki restorasyonla bugünkü şeklini alıyor. Ve o günden sonra çeşitli iş kollarından sayısız esnafa kapılarını açan çarşı, yeni bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Kuyumcular, manifaturacılar, kuruyemişçiler, şarküteriler ve de Pandelli...

Eminönü Kapısı’nın üstünü kendine mekan tutan Pandelli... Osmanlı’nın son döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında Türk yeme içme kültürüne önemli katkılarda bulunan Pandelli Çobanoğlu, varlık vergisinin uygulandığı 1955 yılına kadar Atatürk dahil olmak üzere, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi birçok değerli konuk ağırlamış. Çinilerle kaplı duvarları, bembeyaz masa örtüleri üzerinde klasiklerinden olan kağıtta levrek ve sebzeli inciki sunmuyorsa da; konuklarını 60 çeşit yemekten oluşan mönüsüyle ağırlamayı sürdürüyor. Eski görkemli günlerini unutmadan...

Baharat yolu ve Mısır Çarşısı;


Ortaçağ Avrupa’sında baharatlara olan düşkünlük her şeyin ötesinde ekonominin kalbinin doğu ile ticarette attığı bir dönemi de simgeler. Uğruna yeni dünyaların keşfedildiği baharatlar, yemek kültürünün olmazsa olmazları arasında yer alırken, statü simgesidir aynı zamanda. Bilinmeyen diyarlardan gelen baharatlar efsanevi bir dünyanın elçiliğini yaparken; dönem Avrupalısının gücü ve zenginliği tükettiği baharatlarla ölçülür.

Öyle ki iktisat tarihçileri kıtalararası ticaretin baharat ticareti ile doğduğu konusunda hemfikirler. Örneğin dönemin en lüks baharatı olan karabiber, diğer lüks ürünler gibi Hindistan’ın merkezinde bulunur. Oradan Arap tacirler aracılığıyla Suriye ve Mısır’a getirilir. Burada Venedikli tacirlerce gemilere yüklenerek Akdeniz üzerinden İtalya’ya gelir. Venedik tüm bu malların Avrupa’ya dağıldığı merkezdir ve Venedik altın çağını yaşamaktadır.

Akdeniz’in Türk gölü olarak anıldığı o dönemlerde Mısır’dan bir yol Venedik’e giderken diğer yolda İstanbul’a gelir ve Mısır Çarşısı'nda sonlanır.

Mısır Çarşısı tarihi boyunca her derde deva olmuş kurutulmuş bitkilerin, çeşit çeşit otların ve yüzlerce baharatın buluştuğu dev bir pazardır. 21. yüzyılda tüm dünya alternatif tıbbı bir çözüm olarak görüp yeni yeni baharatlara ve şifalı otlara yönelirken; lokman hekimlerin anayurdu Anadolu’dan çıkan binlerce ilaç Mısır Çarşısı aracılığıyla 300 yıl boyunca şifa dağıtmayı sürdürür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder